Kır çiçeğinin vedası
Solgun bir çiçeğin yüzünde ki hüzünde tanıdım yalnızlığı... Ne sen ne de bendim yalnızlık,eğer bir simgesi olsaydı solgun yüzünün yerini alamazdık... Ve ben ona benzedim... Günlerce soldum, yıkıldım, ağladım... Döküldüm, günden güne kayboldum... Sarardı, renk renk resim çizen yapraklarım... Unuttum seni, beni, aşkımızı... Belki de biraz yaşlandım, olgunlaştım... Ne fark eder ki sevgili? Ben sensiz kuraklaştım... Sen bir Okyanussan, ben kenarında ki kır çiçeği oldum. Ben sana muhtaçtım, sen benden uzak... Sana yalvarabilir, öfkemi dökebilirdim lakin sen fark etmezdin. Bir kır çiçeği neyi ifade eder ki? Kır çiçeği olmaktan, kendimden nefret ettim. Sana değer olabilmek istedim ama sen beni, aşkımı hissetmedim, bilmedin... Bu soğuk kalabalığın arasında yalnızlığın ateşiyle yandım. Küllerim sularına döküldü... Senden habersiz, sularına karıştım... Senden bir parçada yaşadıkça sana daha çok bağlandım. İnsanlar hayret ettiler aşkıma... Ben bağlandım kopmaz olduk, karıştık... Hiç beklemediğim bir gece de çözüldü benim demirden sandığım halatlar... Hiç beklemediğim bir anda ayrıldık... Benim habersiz boşluğumu senin planlı ayrılığın doldurdu... Ben yıkıldım, parçalandım sen ise sadece gittin... Her şeyin çözümü sandığım zaman, çekti üzerimden ellerini... Ve karanlığın esiri oldu aşk'ım... Güneş beni yakar, gece beni sarmalar oldu ben ise her gün küçük dipsiz kuyumda acı çektim. Senin hiç bilmediğin aşkımızı mesken edindim. Her ismini sayıkladığımda bir yaprağımı verdim kızgın toprağa ve kül oldum, ateş oldum yine de ulaşamadım sana... Şimdi sen gelsen bile burada olamayacağım,seni bir kez daha göremeyeceğim, gözlerimi güneşe inat açıp ışığına can bulamayacağım, bütün bunlara rağmen seni bir kez daha görebilmek isterdim sadece seni ve beni hayata bağlayan kalbini...