Buruk çatlakların arasında…
İnsanlar nefes alabiliyorken benim içime oturan bu toklukta ne böyle? İnsan yaşama,nefese doyar mı hiç? Yoksa bıkkınlık mı bu ? Söylesene, ne aldın benden ? Ne verdin bana?
Her geçen gün özlüyorum, seviyorum seni , her geçen gün uzaklaşıyorum,nefret ediyorum yine senden…
Yaşadığım şehirden uzaklaşıyor yaşadığına yaklaşıyorum, yaklaştıkça kaçıyorum senden , senin getirdiklerinden…
Gözlerini hatırladığımda aklıma gelen labirentlerin masum değil artık, içlerine acılarda sığındı. Binbir renk mutluluğunu benden sakındığın anılar aklıma gelir , senden bir parça alır oldu.
Biz tozlandık belki eskidik ,yorulduk lakin bizden hiç pay almadı anılar zamanla berraklaştılar, canlandılar bir dünyaya binbir renk, duygu katar oldular.Kimi zaman sende kaldılar, çoğu zaman bende yaşadılar. Şimdi soruyorum kendime defalarca lakin hiç bu kadar arafta kalmamıştı ne beynim ne de kalbim… Bir cevap bulamayacak kadar yorgun düşmemişti gözlerim, gece hiç bu kadar benimsememiş, cevapsız kalmamıştı bana… Bu yüzden artık soruyorum sana kendisini bilemediğim, hissettiğim cevapsız soruları… Fakat endişelenme,biliyorum suskunluğunu, aramıza kurduğun derin ve yüksek duvarların soğukluğunu… Sadece diliyorum duvarın bende kalan tarafını görmeni,hissetmeni…
Bu tarafta yalnızlığın sensizlikle baş ettiği üzgün ve kırgın çatlaklarda yaşar özlemimin her bir yurdu .Umudun acımasız hayalleri sarar ve terk eder ruhumu, her seferinde bir adım kaybederim yaşamın gizli sularından. Bu derin ve sonsuz sevgi ihtiyaç duyar güvenli bir bakışına, dokunuşuna. Her olmayışında biriken gözyaşları, boğar içimde ki derin ve çocuk yanları… Sessiz çığlıkları yankılanır griye boyanmış doğanın acısında, çaresizliğinde en aciz özleminde… Ve tekrar dönüp baktığında “İyiyim” lafının arkasında kalmış bir nebze mısra bunlar belki bir gün romanlarından,şiirlerinden geçerse yolun anlarsın beni ,sensizliği , bu derin hüznün verdiği bitkin özlemişliği…