İçimde bir acı var günden güne büyüyen... Öyle bir tükenmişim ki... Deliriyormuşum gibi... Bir ses canını yakabilir mi bir insanın bu kadar? Bir yazı insanı parçalayıp geçebilir mi? Delirdim galiba... Bu kadar yanmamalıydı canım, bu kadar üzülmemeliydim. Mutlu olmam gerekmez ama neden hıçkırarak ağlıyorum? Neden sesim boş odada yankılanıyor? Soğuk duvarlar ağlama artık der gibi acırcasına bakıyor bana... Ne yapmam gerektiğini kaybettiğim noktadayım. Ne mutluyum ne mutsuzum öyle bir boşluktayım ki sonu gelmiyor, tırmanamıyor sadece düşüyorum, düştükçe gözlerden kayboluyorum... Oysaki umutlarım vardı benim, çıkacaktım buradan mutlu olacaktım... Şimdi daha büyük bir çukur da çırpınıyorum... Hepsi, hepsi... Bu dünya için fazla masum çocuk hayallerinden biriydi... Ne yazık o çocuk büyüdü, büyüdükçe düştü, düştükçe yitirdi... Şimdi yanında kimse yok, umutları öldü... Boş duvarların arasında sessiz çığlıklarıyla kayboluyor... Elinde kalemi, kulağında müziği yok sadece boşluğa düşüyor. Gelip onu buradan çıkartmanı bekliyor. Ama sen gelemeyecek kadar uzaksın ona... Kimse bu odanın gri değil rengarenk olduğunu ona anlatamayacak... Sen ışıltılı dünya da gezerken zavallı kız seni izleyecek. "Masalların sonları güzel olur ama burası gerçek hayat" derdin sevgili, haklıydın. Masallar mutlu sonla biter ama burada kimse bir deliye inanmaz... Bir delinin çaresizliğinden ne olur sevgili? Uzun zamandır elimi sürmediğim kaleme uzandı ellerim ve boş kağıtların üzerinde dans etmeye başladı bir aşk... "Renksiz bir dünya da renkleri arıyorum... Kim deli olmadığımı savunabilir ki sevgili? Kimse... Senin dışında kimse... Çünkü sen rengin ta kendisisin. Aşık olmak için neye ihtiyaç duyar bir insan? Soğuk bir şehrin sıcaklığına mı? Renksiz bir dünyanın rengine mi? Seni, ikinciyi seçerdim. Oysaki bilirsin, bu bana zarar verir. Aşk zarardan mı ibaret sevgili? Beni aksine nasıl inandırabilirsin ki ? Bu küçük kutuda dünyam kararıyor... Sen varken etraf renkli ve canlıydı... Şimdi her yer grileşiyor... Dünyam renklerini kaybediyor, ve ben hiç bir şey yapamıyorum... İnsanlar bir dolu renk olduğunu söylüyor ama ben göremiyorum. Bana yeniden anlatabilir misin? Bu kadar karanlık bir dünyada ressamlar nasıl resim çizebiliyor? Yoksa onların yanından geçip dünyayı mı boyuyorsun? Bu yüzden mi gittin? Sana nedenini sormak istiyorum. Arkanda böylece habersiz bırakılmak, canımı tahmininden çok yakıyor. İçimde ki bir şeyler ölüyor, sesim günden güne kısılıyor... Ve sensiz bir dünya da artık renkler, şarkılar yok... Kabulleniyorum, bunu yaptıkça dünya biraz daha değersizleşiyor gözümde. Bunları anlattığım zaman insanlar beni beyaz kutulara kapatıyor. Bu kutuların onların dünyalarından farkı ne ki? Geçenlerde biri kulağıma seni gördüğünü söyledi. Hala renk saçarak dikkat çekiyor musun? Eğer burada olsaydın seni şarkılarımda anlatırdım. Artık müzik yapmama izin vermiyorlar. Herkes deli olduğumu söylüyor. Oysaki sen bana inanırdın... Eğer bir gün gelirsen sana hayali gitarımla birbirinden güzel şarkılar çalacağım... Ama sen gelmiyeceksin ve ben bir daha renkleri görmeyeceğim. Dünya da buna en çok ihtiyacı olan ben iken. Bir deli damgasıyla beyaz bir kutuda yalnız oturmam ne kadar da acı sevgili... Her masalın sonu gibi bu aşkın da bir sonu var sevgili... Sen gittin, aşk bitmedi ve ben delirdim, dönmemek üzere sana veda ettim... Mutlu bir son yok, çünkü burada yaşıyoruz. Ve kimse bir deli'ye inanmaz... Merak etme bu senin için ilk kaybedişim değil. Sen benim ilk ve son kaybedişimsin. Bana çaresizliğin ne demek olduğunu sorsalar, seni anlatırdım... Çünkü sen, benim aşkımın çaresizlik durağısın... Hiç değişmeyecek, bulanamayacak ama ihtiyaç duyulacak bir durak... " Kalemin düşüş sesiyle son buldu satırlar... Dünya bir renge daha veda ederken, sessizce yas tuttu ruhlar... Bu kedere karşılık gürledi gökyüzü... Genç kız sayfalara veda ederken, bir kelebeği andıran renklerle dolu ruhu kurtuluşa uçtu... Kağıtlara kazınılan aşkların sonuna inanamadı ruhsuz insanlar... O gece saatler durdu. Sessizce çığlık atar gibiydiler ama kimse anlamadı. Tıpkı genç kızın ölmüş ruhu gibi... Bütün duyguları içinde barındıran aşk'ın çaresizliği bir genç kız bedeninde ruh bulmuştu. Ama herkes aşık olurken, aşk'ın kendisine deli dediler... Ve "anlaşılmamak" bir dünya'nın en büyük hastalığı oldu...
top of page
Ara
Son Yazılar
Hepsini GörHayatımı çalan piyanonun tuşlarının avuçlarıma yıkılması gibiydi herşey hızlı ve sesli... Sessizliğinde kayboldum, sesten kaçarken......
90
Binbir ışık arasında saklanıyorlar,adımlarını duyuyorum, kim olduklarını biliyorum. Karanlığımı arıyorum, saatler geçtikçe geceye...
110
İnsan yarası olan yerden anlar insanı… Tanıdık hislerdir yakınlaştırdığı kadar yabancılaştıran… Asla tanıyamaz istediği kadar asla...
130
2 Comments
Yazı: Blog2 Post
bottom of page
"Gelip onu buradan çıkartmanı bekliyor. Ama sen gelemeyecek kadar uzaksın ona..." Bu satıra bayıldım. 💗 Aşk en büyük ama bir o kadar da teşhisi konulamayan bir hastalık maalesef :( ellerine sağlık çok güzel olmuş <33